Sağlıklı İlişki Kurmanın Temel Taşları: Anlatmak ve Anlamak
- gelişim akademi psikoloji merkezi
- 13 Nis
- 4 dakikada okunur

Hayatımızın en kıymetli hazinelerinden biri, kurduğumuz insani bağlardır. Aşkla, dostlukla, aileyle örülen bu ilişkiler, ruhumuza can suyu verir, zor zamanlarda bize destek olur ve varoluşumuza anlam katar. Ancak, tıpkı bir bahçenin bakıma ihtiyaç duyması gibi, bu ilişkiler de zaman zaman zorlu dönemlerden geçebilir. İşte tam da bu anlarda, sağlıklı bir ilişkinin iki temel direği olan anlatmak ve anlamak devreye girer. Tıpkı bir köprünün iki yakayı birbirine bağlaması gibi, etkili bir şekilde anlatmak ve derinlemesine anlamak da insanlar arasındaki uçurumları kapatır ve sağlam bağlar oluşturur. Ruhbilimsel yaklaşımlar, özellikle de psikodinamik kuram, ilişkilerimizin köklerinin erken çocukluk dönemindeki ilk bağlanma deneyimlerimize kadar uzandığını ve bilinçdışımızdaki yansıtma mekanizmalarının bu ilişkileri derinden etkilediğini öne sürer. Bu nedenle, sağlıklı ve doyurucu ilişkiler inşa etmek ve sürdürmek, öncelikle kendi iç dünyamızı ve karşımızdaki kişinin zihnini anlamaya çalışmaktan geçer.
Anlatmak, sadece dudaklarımızdan dökülen kelimelerden ibaret değildir. Gerçek anlatım, iç dünyamızdaki düşünceleri, coşkuları, kaygıları ve ihtiyaçları, karşımızdaki kişiye açık, dürüst ve saygılı bir biçimde aktarabilme sanatıdır. Aynı zamanda, karşımızdaki kişinin bize sunduğu sözlü ve sözsüz mesajları da tüm dikkatimizle algılayabilmektir. Gündelik hayatta pek çok ilişki sorunu, aslında yanlış anlaşılmalardan ya da eksik anlatımdan doğar. Örneğin, yoğun bir iş gününün ardından yorgun bir şekilde evinize geldiğinizde ve eşinizden ufak bir konuda destek istediğinizde, eğer yorgunluğunuzu ve ihtiyacınızı net bir şekilde ifade edemezseniz, eşiniz "Bütün işi bana yüklüyorsun!" gibi kırıcı bir tepki verebilir. Oysa, açık bir anlatımla durumu ifade etmek çok daha farklı sonuçlar doğurabilir:
Canım, bugün gerçekten çok yoruldum. Bütün gün ayaktaydım ve şimdi de bu işler beni çok zorluyor. Eğer şu konuda bana biraz yardımcı olabilirsen, gerçekten çok minnettar olurum. Belki bulaşıkları sen toplayabilirsin, ben de biraz dinlenirim. Çok iyi gelirdi.
Eşinizin bu nazik ricaya karşılık vermesi, aranızdaki bağı güçlendirecektir. Ruhbilimsel açıdan bakıldığında, anlatımdaki güçlükler çoğu zaman geçmiş ilişkilerde deneyimlediğimiz iletişim kurma biçimlerinden ya da çocukluktan itibaren bastırdığımız, dile getirmekte zorlandığımız duygulardan kaynaklanabilir. Kendimizi ve eşimizi daha iyi kavramak, bu biçimleri fark etmemize ve daha sağlıklı anlatım yolları geliştirmemizin önünü açar.
Etkili bir şekilde anlatmanın ve anlaşılmanın bazı temel taşları vardır. Bunlardan ilki, dikkatle dinlemektir. Karşımızdaki kişi konuşurken zihnimizde kendi cevaplarımızı hazırlamak yerine, göz teması kurarak, beden dilimizle ilgili olduğumuzu göstererek ve ara sıra "Evet, anlıyorum," gibi kısa onaylayıcı ifadeler kullanarak gerçekten onun ne söylediğine odaklanmalıyız. İkincisi, ben diliyle konuşmaktır. Suçlayıcı ve eleştirel bir tavır içeren "Sen hep böylesin!" gibi ifadeler yerine, kendi duygu ve düşüncelerimizi "Ben bu durumda böyle hissediyorum," şeklinde ifade etmek, karşı tarafın savunmaya geçmesini engeller ve daha yapıcı bir diyalog başlatır. Örneğin, eşiniz sürekli geç kaldığında, "Sen her zaman geç kalıyorsun!" demek yerine:
Ben, sen geç kaldığında endişeleniyorum ve planlarımızın aksamasından dolayı üzülüyorum.
Üçüncüsü, açık ve anlaşılır olmaktır. Ne demek istediğimizi dolaylı yollardan ima etmek ya da beklentilerimizi karşı tarafın tahmin etmesini beklemek yerine, ihtiyaçlarımızı ve düşüncelerimizi doğrudan ve net bir şekilde ifade etmek yanlış anlaşılmaları önler. Örneğin, eşinizle hafta sonu ne yapacağınıza karar verirken, "Hafta sonu ne yapsak acaba?" gibi belirsiz bir soru yerine:
Hafta sonu seninle baş başa romantik bir akşam yemeği yemek istiyorum. Ne dersin?
Son olarak, sözsüz iletişimimize özen göstermeliyiz. Ses tonumuz, yüz ifademiz ve beden dilimiz, kelimelerimizden çok daha fazlasını anlatabilir. Söylediklerimizle sözsüz mesajlarımızın uyumlu olması, karşımızdaki kişinin bize güven duymasını ve söylediklerimizi ciddiye almasını sağlar.
Anlamanın derinliği ise, sadece söylenenleri duymaktan çok daha öteye gider. Anlamak, kendimizi karşımızdaki kişinin zihnine ve kalbine yerleştirebilme, onun yaşadığı deneyimleri, hissettiği duyguları ve bakış açısını içtenlikle kavramaya çalışma çabasıdır. Örneğin, yoğun bir günün ardından gergin gelen bir arkadaşınızın size sitem etmesi üzerine, "Abartıyorsun, bu kadar stres yapacak ne var?" demek yerine:
Bugün gerçekten zor bir gün geçirmiş olmalısın. Seni dinlemek isterim. Belki biraz rahatlamana yardımcı olabilirim.
şeklinde yaklaşmak, arkadaşınızın anlaşıldığını ve değerli olduğunu hissetmesini sağlar. Ruhbilimsel açıdan anlamak, erken dönemde bizi büyüten kişilerin bize gösterdiği empatiyle, yani bizim duygularımızı anlama ve yansıtma becerileriyle yakından ilişkilidir. Empati görmüş bireyler, yetişkinliklerinde de başkalarına karşı daha anlayışlı ve şefkatli olma eğilimindedirler. Anlamak, karşımızdaki kişinin davranışlarının altında yatan görünmeyen nedenleri fark etmemize ve onlara daha insancıl tepkiler vermemize olanak tanır.
Anlama becerimizi geliştirmek için öncelikle dikkatle dinlemeli ve anlamaya odaklanmalıyız. Karşımızdaki kişinin sadece sözcüklerini değil, aynı zamanda ses tonunu, yüz ifadesini ve beden dilini de gözlemleyerek duygusal durumunu anlamaya çalışmalıyız. İkinci olarak, kendimizi onun yerine koymalıyız. "Ben onun yerinde olsam ne hissederdim?", "Bu durumu onun gözünden nasıl görürdüm?" gibi sorular sorarak farklı bakış açılarını anlamaya çalışmalıyız. Üçüncü olarak, yargılamadan anlamaya çalışmalıyız. Karşımızdaki kişinin davranışlarını veya duygularını hemen etiketlemek veya eleştirmek yerine, onların neden böyle hissettiğini anlamaya odaklanmalıyız. Belki geçmiş deneyimleri, korkuları veya hayal kırıklıkları bu duyguların altında yatıyordur.
Unutmayalım ki, sağlıklı ve mutlu ilişkiler, sürekli bir öğrenme ve çaba gerektirir. Anlatma ve anlama becerilerimizi geliştirmek, sadece ilişkilerimizi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda kendi ruh sağlığımızı da olumlu yönde etkiler. Çünkü anlaşılmak da anlamak da, insan ruhunun en temel ihtiyaçlarından biridir. Tıpkı bir çiçeğin suya ve güneşe ihtiyacı olması gibi, ilişkilerimiz de açık anlatıma ve derin anlayışa ihtiyaç duyar. Bu iki temel taşı sağlamlaştırdıkça, hayatımızdaki bağlar da daha güçlü, daha anlamlı ve daha doyurucu hale gelecektir.
Uzman Psikolojik Danışman
Mustafa AYDOĞAN
Comments